İstanbul’u gerçekten sevmeyi İzmirli bir arkadaşımdan öğrendim. İstanbul aşkı nasıl yaşanır, yürek nasıl sızlar, Attila İlhan’ın mısralarıyla ruhumun derinliklerine hitap ediyordu.
Şimdi Beyoğlu’na gittiğimde fotoğraflarını çekiyorum ve sokak sanatçılarıyla birkaç kelime konuşuyorum.
İçlerindeki İstanbul aşkını kimse bilmez, insan arada sırada geçer, fotoğraf çeker, nadiren de olsa önlerindeki bağış kutularına para atar ama gözlerindeki sevgiyi ancak gözlerinin içine bakıp selamı esirgemeyenler anlar. gözler.
Ben de İstanbul’u onlar kadar, Atilla İlhan’ı sevdiğim kadar sevmek istiyorum mümkünse…
Adını bu kadar çok andığımız için şiirin bir iki mısrasıyla bu yazı bitmeli…
Merhaba İstanbul, sen misin?
bunlar senin ellerin
Hey, bu gemiler senin mi?
Dişlerinin arasındaki minareler kürdan gibi
limandan limana
Vay canına, bu dövmeli gemiler sana mazot mu püskürtüyor?
Geceleri daha akıcı hale getirirken neden bu kadar devasalar?
Neden yardım kıvılcımları akmaya devam ediyor?
antenlerinden
neden?
İstanbul ve ben ne olacak?
Ya da dört renkli duvar çıkartmaları gibi mısralarınızı karalayın
Abbas yolcuları gümrük duvarlarını yapıştırdı
kederim ne olacak
ya da senin acın
Ağır tırnaklarınla uykumu ezerek deliksiz yaşattın beni.
Çaresiz zehir kusan deli bir yılan gibi
Auger beni boşalttı
bu senin acın
senindir
attila ilhan
Diğer gönderilerimize göz at
[wpcin-random-posts]